Palto – Nikolay Vasilyeviç Gogol

29 Ağu Palto – Nikolay Vasilyeviç Gogol

Dostoyevsky gibi bir ustanın, bir dehanın, “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık!” sözü bile yeter Palto’yu okumaya. Kaldı ki eser zaten hiçbir şey söylenmesede hemen okunması gereken olmazsa olmazlar arasında yer alan bir kitap. Rus edebiyatının mihenk taşı yazarlarından Nikolay Vasilyeviç Gogol’un basit, silik bir devlet memurunun hikayesini anlatıyor Palto ile bizlere. Hikayesini mükemmel bir anlatımla sunuyor. Tabi bu mükemmellik göreceli. Rus hükümeti tarafından, Rus insanını küçük görüyor, aşağılıyor diye yargılanıyor, bir süre sonra vatan hainliği ile suçlanıyor. Hayatının bu aşamasından sonra Nikolay Vasilyeviç Gogol’un tüm üretkenliği toplum, din ve devlet üçlüsü sayesinde yok oluyor.

Palto, kahramanımız dokuzuncu dereceden memur Akaki Akakiyeviç ile başlıyor. İşe gidip gelirken çok üşüyor çünkü paltosu çok eski, aşınmış ve artık yapması gereken korumayı yapamıyor. Elek halinde üzerinde duran bu kumaş parçası yerine kendisine bir palto alacak parası olmadığından bu paltoyu onarmak için terziye gidiyor. Fakat terzi bu paltodan birşey yapılamayacağını, tamir olamayacak kadar eskidiğini söylüyor. Dünyası kararan Akaki, şansını ertesi gün tekrar deniyor. Fakat cevap aynı. Yapacak bir şeyi olmadığından yeni bir palto diktirmeye karar veriyor. Fakat bu iş çok yüksek bir maliyete sahip. Çaresiz masraflarından kısarak, ikramiyesini feda ederek, içtiği çaylardan bile taviz verip, azaltarak, hava karardığında mum da yakmadan paltosunun masrafnı karşılar. O kadar büyük bir fedakarlık yaparki bu palto için, yürüdüğü yerlerde düzgün olmayan yollardan geçmez ayakkabısı eskimesin diye. Masraflarını kıstıkça kısar. Uzun süredir beklediği ikramiyesinin hepsini bu plato için harcar. Ve o gün gelir. Paltosu hazırdır artık! Çocuklar gibi mutlu bir şekilde gider paltosunu alır ve giyer. Terzi de çok mutludur. O kadar güzel bir palto dikmiştir ki Akaki için, defalarca bakar hatta Akaki yolda yürürken gizlice onu izler köşe başından. Akaki ise o kadar mutludur ki o kadar gururlu ve mağrurdur ki kelimelerle ifade edilemez. Üzerine nerden geldiğini kendisinin de anlamadığı bir özgüven gelmiştir. Halbuki o kadar sessiz o kadar siliktir ki insanlar arasında, onu kimse farketmez bile. Ama şimdi öyle mi ya artık çok güzel bir paltosu vardır. İş yerine gider ve paltosunu asar. Herkes hayranlıkla bakar Akaki’ye. Tebrik ederler bu yeni palto için onu. Çok mutludur Akaki. Herşey umduğundan bile güzel gitmektedir. Fakat bu böyle devam etmeyecektir. İşte arkadaşlarının ısrarıyla, daha yüksek bir memurun verdiği davete gider. Bu davet sonrası gece geç saatte evine dönmeye çalışırken paltosunu çalarlar. İki hırsız paltoyu alırlar ve giderler. Akaki yıkılır, çare arar. Polise gider ama polis yardım etmez. Büyük insanlarla görüşmesi gerektiğini söylerler Akaki’ye. O da aynen dedikleri gibi görüşmeye gider. Fakat büyük insan onu kovar ve yardımcı olmaz. Onu hor görür. Öyle ya o büyük bir insandır. Basit bir memurun üzüntüsü ile ilgilenmez. Her ne kadar üzüntüsü ondan daha büyük olsa da onunla ilgilenmez. Akaki bu üzüntüyle geri döner evine. Birkaç gün sonra sinirleri allak bullak olur, hayaller görmeye başlar ve birkça gün içinde ölür. Fakat hayaleti görünmeye devam eder. İnsanların paltosunu çalan bir hayalettir artık o.

Hepimizin çok kıymet verdiği, çok büyük emekle aldığı birşeyler olmuştur mutlaka. Önem verdiğimiz kıymetlilerden daha kıymetli olan birşeyler olmuştur mutlaka. Çocukken yeni alınan ayakkabınızı düşünün ya da hediye gelen bir oyuncağı. Dünyalar sizin olabilir değil mi? Basit bir eşya ile ne kadar değişir herşey. Hayat zorlukları görülmez, her yer toz pembedir işte. Ne güzeldir o anlar… Şu zamanlarda da yaşamıyor muyuz sizce? Elbette yaşıyoruz. Yeni bir telefon aldığınızda aynada kendinize bakın. Gözlerinizin ötesinde ışıl ışıl parlayan o güç siz misiniz yoksa aldığınız şeyin etkisiyle size bahçedilmiş bir mutluluk mu? Ne güzel bir dünya değil mi? Alabildiğimiz bir şeylerle mutlu olabiliyoruz ve o an her şey herşeyden daha güzel, olması gerekenden daha bir güzel oluyor yeryüzü. Anlıkta olsa ne dert ne tasa ne gelecek kaygısı ne yaşlanma korkusu ne de ölüm düşüncesi. Hiçbiri yok o anda. Ya onu birisi sizden alırsa? İzniniz olmadan bir anda alıp götürürse hemde daha o anın içindeyken bunu yaparlarsa? Ne korkunç bir son değil mi?

Bundan uzun bir zaman önce ilk kez okuduğum Palto bende yine aynı etkiyi yaptı. O dönemlerde Mülksüzler ile birlikte Karamazov Kardeşler, Suç ve Ceza ve Hayvan Çiftliği gibi kitapları okuduktan sonra bazı düşünceler belirmeye başlıyor. Özellikle klasiklerde bu etki çok iyi veriliyor. Sonrasında üzerine tuz biber eken distopya eserleri ile harmanlanıyor. Yapmanız gerekeni en sert şekild eyapmak için hazır duruma geliyorsunuz. O dönem benim onlara değil, onların bana sahip olduğunu gördüğüm yüzlerce kitabımı, birkaç gün içinde dağıtmıştım. Bir kısmını arkadaşlarıma bir kaçını abime vermiştim. O an bana verilen mesaj buydu ve buna göre hareket etmiştim. Gerçi küçüklüğümden beri fazla eşya sevmiyordum. Çevremde mümkün mertebe az şey görmek istiyordum. O zamanların üzerinden yıllar geçti ve ben hala aynı şekilde az eşya ile devam etmeye özen gösteriyorum. Net bir neden olarak şu ya da şu yüzden diyemem ama böyleyim. Palto’yu okurken farkettim ki artık o anlar bende çok kısa sürüyor. Tam anlamıyla anlık, o alınan yeninin etkisi saman alevinden farksız oluyor. Herşeyden vazgeçip, bir çanta alıp çıkabilecek durumda olabilmek mi hoşuma gidiyor yoksa yalnızlık gibi alıştığım diğer bir şey mi bilmiyorum. İşte Palto’yu okurken bunlar geçti aklımdan. Yıllar geçiyor ve bazı şeyler değişmiyor dedim kendi kendime. Her ne kadar değişmesini istemesemde…

Her ne kadar gerici bir rahibin (ilerici rahip var mıdır?) etkisiyle Ölü Canlar gibi bir eserin ikinci cildini yakmış olsa da kendisine saygımız büyük. Gönül isterdi ki edindiği misyonu hiç edinmeseydi ve son zamanlarında kiliseye vakit ayırıp, yaratıcılığını kaybetmeseydi yazmaya devam etseydi. O dönemde başına gelen vatan haini suçlamaları yüzünden bu tip bir değişime maruz kaldığını düşünüyorum. Psikolojisini darma dağın eden bu toplumsal baskı, arkasına bir de din gücünü alınca, Gogol dayanacak gücü bulamadı ve teslim oldu diye tahmin ediyorum. Sonuçta hepimiz insanız ve dayanma limitlerimiz var. Ne kadar yaratıcı ne kadar zeki ne kadar mükemmel olursak olalım dayanabilmemizin imkansız olduğu anlar var. Öyle sanıyorum ki Gogol’da bu sınıra takıldı ve normal şartlarda yapmayacağı seçimleri yapmak zorunda kaldı.

İyi okumalar.

Kitap adı: Palto
Orijinal adı: Шинель
Yazar: Nikolay Vasilyeviç Gogol
Çeviri: Elif Ersavcı
Yayınevi: Kolektif Kitap
Sayfa: 72
Baskı: 2014
Tür: Roman

#Palto – Nikolay Vasilyeviç Gogol #Palto #Nikolay Vasilyeviç Gogol

Metin Yılmaz
metin@metinyilmaz.com.tr

İzmir doğumlu. Web geliştirme uzmanı olarak çalışır. Seyahat etmeyi sever. Okumayı sever. İstanbul'da yaşar, Ege'yi özler.

1Comment
  • Bu Ay Okuduklarım - Ağustos 2015
    Posted at 21:37h, 31 Ağustos Yanıtla

    […] Bu eser hakkında şöyle böyle demek ne bana ne de bize düşmez. Sadece alınır ve okunur. Gogol ise mevzu bahis, saygı ile eğilmekten başka birşey yapılamaz. Yazının devamı için… […]

Yorum yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

error: Yazılar izinsiz kopyalanmamalı!
Send this to a friend