Kırmızı Pazartesi – Gabriel García Márquez

30 Oca Kırmızı Pazartesi – Gabriel García Márquez

Kırmızı Pazartesi, Gabriel García Márquez’in okuduğum ilk kitabı oldu. Büyük bir beklentiyle başladım fakat bir süre sonra okumak için oldukça çaba harcadım. Bir solukta değil, bin solukta bile bitiremedim. Bu tabi kitaptan değil benim okuduğum zaman ve büyük beklenti sebebiyle böyle oldu.

Kitapta yoran en önemli noktalardan biri çok az diyalog olması. Karakterlerle bağ kurarken ihtiyaç duyduğumuz başka insanlarla olan diyalogları nasıl acaba sorusu burada yanıtsız kalıyor. Bu yüzden çok kısa da olsa kitabın içine girip, kitabı yaşamak biraz zorlaşıyor.

Kitabı özetleyecek olursak; namus cinayeti. Evet, biliyorum çok özet oldu ama inanın konu aslında bu ve bize çok uzak bir konu değil. Genelde namus cinayeti denilince aklımıza gelen ilk ülke, Türkiye olur. Aslında dünyada bir çok ülkede bu kör cehalet mevcut. Hatta savunma mekanizmaları bile birebir aynı olur bu cinayeti işleyenlerde. “Namusumuzu kirletti! Yapılması gereken buydu! Ben onurlu ve gururluyum!” vs. Güler misiniz, ağlar mısınız, dehşetle izler misiniz ya da pılınızı pırtınızı alıp, bu yaratıklarla aynı havayı solumadan yaşayabileceğiniz bir kara parçası mı alırsınız veya herhangi bir kaya parçasını alıp, bu yaratıkların üzerine mi atarsınız bilemiyorum. O zaman size, “Neden yaptın?” diye dorulduğunda, “Yaşadığım yeri kirletiyordu!” dersiniz. Ne güzel değil mi? tüm sorunları çözme yolunu buldum size 🙂

Kırmızı Pazartesi ile hafif yorucu bir okuma ile başladık Gabriel García Márquez kitaplarına. Yazarın diğer kitapları ile daha güzel okumalar yapacağımdan eminim.

Kitap adı: Kırmızı Pazartesi
Orijinal adı: Cronica de Una Muerte Anunciada
Yazar: Gabriel García Márquez
Çeviri: İnci Kut
Yayınevi: Can
Sayfa: 111
Baskı: 2015
Tür: Roman

Kırmızı Pazartesi – Gabriel García Márquez

kirmizi-pazartesi-gabriel-garcia-marquez-2

Yazarın, Nisan 2014’de hayata gözlerini yummadan önce yazdığı söylenen mektubu ile yazıma son vermek istiyorum. Keşke daha çok vakti olsaydı da bize daha nice eserler kazandırabilseydi diyorum.

“Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm. İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım. Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim. Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.

Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı… Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım. Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanr. Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim. Ey insanlar! Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. Mutsuz bir şekilde… Artık ölebilir miyim?”

Metin Yılmaz
metin@metinyilmaz.com.tr

İzmir doğumlu. Web geliştirme uzmanı olarak çalışır. Seyahat etmeyi sever. Okumayı sever. İstanbul'da yaşar, Ege'yi özler.

3 Yorum
  • Bu Ay Okuduklarım - Ocak 2015
    Posted at 01:46h, 08 Ağustos Yanıtla

    […] Çok büyük bir beklentiyle başladım Kırmızı Pazartesi’ye. Fakat benden kaynaklanan nedenlerden dolayı kitabı sırf okumak için okudum. Söylenildiği gibi bir solukta değil, bin solukta bile bitiremedim. Kendimede bu konuda çok kızdım… Yazının devamı için… […]

  • putimo@hotmail.com'
    Buket Erdem
    Posted at 20:25h, 13 Temmuz Yanıtla

    Kafama takılmıştı, hep örnek gösterirdim hatta benim hatırladığım ödüllü bi kitaptı ve yıllar önce okumuştum ve aynı sıkıntıyla okuduğumu hatırlıyorum, aynı fikirde birini okyunca çok şaşırdım ve benim de bu yazarın okuduğum ilk kitabıudı, ben bezip vazgeçtim, başka kitanını okumadım bundan sonra tırsıp 😛 aynı fikirde birini bulunca araştırırken enteresan geldi yazmak istedim..

  • hayalperest721@hotmail.com'
    Tuna Akın
    Posted at 16:11h, 06 Nisan Yanıtla

    İnci kut kötü bir çeviriye imza atmış. Hangi diyaloğun kime ait olduğu belli değil. Üstelik kitap adı bile yanlış çevrilmiş.

Yorum yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

error: Yazılar izinsiz kopyalanmamalı!
Send this to a friend